Geçtiğimiz hafta savunma sanayisinde yaşananlara şöyle bir bakınca, insanın içinde hafiften bir gurur dalgası yükseliyor. Gerçekten. Hani bazen televizyonda veya internette bir haber görürsünüz de, içinizden “Helal olsun!” dersiniz ya… İşte öyle bir haftayı geride bıraktık.
Nisan ayında Türkiye, savunma ve havacılıkta tam 539 milyon dolarlık ihracat yaptı. Dile kolay… Geçen seneye göre %54 artış var. Bu sadece bir ticaret başarısı değil, başka ülkelerin bize güvendiğinin de göstergesi. Bizi tercih ediyorlar çünkü artık yalnızca alıcı değil, üretici bir ülkeyiz. Hem de ne üretici…
En çok heyecanlandıran gelişmelerden biri, Milli Muharip Uçak KAAN’la ilgiliydi. KAAN, hâlâ kulağa bilim kurgu gibi geliyor olabilir ama artık o pırıl pırıl gökyüzümüzde yavaş yavaş yerini alıyor. Üstelik Pakistan’la el sıkışılmış, birlikte üretim yapılacakmış. Bu sadece teknoloji paylaşımı değil; dostluğu, stratejik ortaklığı da büyütüyor.
Geçen hafta ayrıca ATMACA füzemiz hedefini nokta atışıyla vurdu. Roketsan’ın LEVENT sistemi bir testten daha alnının akıyla çıktı. MKE de ordumuza yeni mühimmatlar teslim etti. Bu haberler bir kısmımıza teknik gelse de, satır aralarında başka bir şey yazıyor: “Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz.”
En çok ilgimi çeken gelişmelerden biri de Bayraktar TB3’ün deniz tatbikatında sahneye çıkmasıydı. Yıllar önce insansız hava aracı diye bir şey duyduğumuzda, çoğumuz “olur mu ya” diyorduk. Şimdi o araçlar, uçak gemilerine inip kalkıyor. Gerçekten düşünecek olursanız, çocukken çizgi film diye izlediğimiz şeyleri bugün biz yapıyoruz.
Tabii dünya da boş durmuyor. Fransa, Güney Kıbrıs’a zırhlı araçlar satıyor. Almanya, Türkiye’ye Eurofighter verir miyiz acaba diye tartıyor. Rusya, Kuzey Kore’den milyonlarca mühimmat alıyor. Dünya sahnesinde herkesin eli tetikte, herkes pozisyon alıyor.
Ama ben dönüp yine şuna bakıyorum: Türkiye, artık kendi yerini arayan değil, kendi yerini inşa eden bir ülke. Bu kolay kazanılmış bir şey değil. Mühendisler, teknisyenler, gece gündüz çalışan insanlar… Hatta çoğu genç. Gözlerinde sadece umut değil, inat da var. “Biz de yaparız” demişler, şimdi “biz daha iyisini yapıyoruz” noktasına gelmişler.
Savunma sanayisi artık sadece güvenlik meselesi değil. Gençlere ilham, ülkeye gelir, dış politikada söz hakkı. Kısacası, geleceğe açılan bir kapı.
Yol uzun olabilir. Hatalar da olur, eksikler de. Ama artık şu kesin: Bu tren kalktı. Hem de son durağı olmayan bir yolculuğa.